top of page
Yazarın fotoğrafıKılıç Çaylı & Partners

İdari İşlemlerde Dava Açma Süresi ve AYM Karar İncelemesi


Beyan üzerine tahakkuk edilen bir idari işleme yönelik olarak -fazla ödenen bandrol ücretinin iade edilmesi talebiyle yapılan başvurunun reddine ilişkin işlemin iptali istemi- dava açan ve davası süre aşımı yönünden reddedilen başvurucu tarafından, mülkiyet hakkı ve mahkemeye erişim hakkının ihlal edildiği iddiası ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuruda bulunulmuştur. Anayasa mahkemesi dava açma süresine ilişkin başvuruları genellikle mahkemeye erişim hakkı kapsamında değerlendirmektedir. Nitekim bu başvuru yönünden de Mahkeme, olayların başvurucu tarafından yapılan hukuki nitelendirmesi ile bağlı olmayıp olay ve olguların hukuki tavsifini kendisi takdir eder[1], olgusu ile başvurunun mahkemeye erişim hakkı kapsamında incelenmesi gerektiğini ifade etmiştir.

Anayasa Mahkemesi 22.07.2020 tarih 2017/28013 başvuru numaralı karar ile yaptığı incelemede; beyan üzerine tesis edilen tahakkukun konusunun yükümlüsünce hesaplanarak idareye bildirildiğini, beyana dayalı tahakkuklarda idarenin işlevinin başvurucu tarafından hesaplanarak bildirilen tutarı tahakkuk ettirmekten ibaret olduğunu ifade etmiştir. Dolayısıyla beyana dayalı tahakkuk işleminde idarece önceden yapılmış bir değerlendirme bulunmadığından idarenin bu değerlendirmesini İdari Yargılama Usul Kanunu’nun 11. Maddesi çerçevesinde gözden geçirmesinin mümkün olmadığını belirtmiştir.


Öte yandan mahkemelerin, dava açma süresi öngören kanun hükümlerini yorumlarken sınırlamanın istisna olduğu ilkesini gözeterek aşırı şekilcilikten kaçınmaları gerektiğini ve yorum kurallarının imkân verdiği ölçüde davayı ayakta tutma yolunda bir yaklaşım benimsenmesi gerektiği belirtilmiştir. Bununla birlikte mahkemelerin yorum kurallarının sınırlarını zorlayarak, kanunda öngörülen dava açma süresini bertaraf etmesinin, hukuki güvenlik ve istikrar ilkesinin zedelenmesine neden olabileceğini değerlendirmiştir.


Anayasa Mahkemesi; kişilerin beyanı esas alınarak yapılan tahakkuklarda dava açma veya idareye başvurma süresinin tahakkuktan itibaren başlatılmasının, kişilerin beyanlarında hataya düşmeleri durumunda henüz hatanın fark edilmediği sürede dava açılmasını beklemek anlamına geldiğini ifade etmiştir. Başvurunun incelenmesinde, Mahkemenin dava açma süresiyle ilgili yorumunun başvurucunun dava açmasını imkânsız kılarak başvurucu üzerinde ağır bir yüke sebep olduğu, katlanmak zorunda kalınan külfetin hedeflenen meşru amaçlarla orantılı olmadığı sonucuna ulaşmıştır.


Kararda kullanılan karşı oyda ise; Mahkemenin başvurucunun dava açmasını zorlaştıracak subjektif bir yorum yapmadığı, başvurucunun katlanmak zorunda kaldığı külfetin kanunun yorumundan değil, kendi hatasından kaynaklandığı değerlendirilerek başvurucunun hatasından yararlanması söz konusu olamayacağı ifade edilmiştir.


Sonuç olarak Anayasa Mahkemesi, dava açma süresine ilişkin kanun hükümlerinin, mahkemeye erişim hakkının kullanılmasını engelleyecek şekilde yorumlanmaması, kanun hükümlerinin yorumunda hukuki güvenlik ve istikrar ilkesi ile mahkemeye erişim hakkı arasındaki dengenin gözetilmesi gerektiğini değerlendirmektedir.


Av. Zülal Bulut




[1] Anayasa Mahkemesi 2012/969 bireysel başvuru numaralı ve 18.9.2013 tarihli, Tahir Canan kararı, § 16

93 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page